Padişahın Günlüğünden
Gözlerimi kapattığımda, kendimi hâlâ o geniş sarayın koridorlarında koşarken hayal ederim. O küçücük şehzade, dünyaya gülümseyen bir çocuk. Annesinin sıcak kucağı, babasının derin sesi… Ama bir yandan da ağır bir yükün gölgesi üzerimde.
Anne ve babam beni her zaman “büyük bir padişah” olmaya hazırladı. “Gücün, bilgi ve disiplinle gelir,” derlerdi. Oysa ben sadece çocuk olmak, oyunlar oynamak, sıradan bir hayat sürmek isterdim.
Sarayda öğrenilen dersler, okul kitaplarından çok farklıydı. Ne zaman gözyaşlarımı gizlemek zorunda kaldığımı, ne zaman gülümsememi maskeye çevirdiğimi hatırlıyorum. Büyürken öğrendiğim en zor şey, bazen duyguları saklamanın hayatta kalmak demek olduğuydu.
Çocukluk hayallerim belki çok basitti; sıcak bir ev, küçük bir bahçe, ailem ve özgürlük. Ve geçinebileceğim bir zanaat öğrenmek. Ama kader, bana farklı bir yol çizdi. Tahtın soğuk taşları üzerinde büyüdüm; ne kadar istesem de, sıradan olamadım.
Ve ben, herkesin gözünde bir hükümdar olsam da, kalbimin en ücra köşesinde yalnızca sıradan bir çocuk kaldım. Tahtım yükseldikçe, hayallerim yerin altına gömüldü.
Oysa, ben sıradan olmayı çok isterdim.
Webmaster Atilla’dan Son Sözler
Evet bu kurgusal metin belki de bazı padişahların hayali olabilir.
Bir demirci ustasının yanında çalışıp sıradan ama mutlu bir yaşam sürebilmek.
Sonuçta, her ne kadar tahtlar yükseklerde olsa da, yürekler sade hayallere eğilimlidir.
Ve belki de en büyük özgürlük, sahip olduğumuz değil, hayal ettiğimiz yaşamdır.