Kemancı ve Köpeği
Cem, gençliğinde büyük salonlarda çalmanın, alkış tufanları arasında sahneden eğilerek inmenin hayalini kurardı. Ama hayat, hayallere göre çok daha sertti. Yıllar geçti, şansı dönmedi. Şimdi, Beyoğlu’nun köşelerinden birinde, telleri paslı kemanıyla şehrin uğultusunu yaran ezgiler çalıyordu. Yanında ise, kışın ayazında bile terk etmeyen tek dostu vardı: Süs.
Süs, yaralı gözü ve kararmış tüyleriyle sokaklarda yaşayan bir köpekti. Cem onu ilk kez, yağmurlu bir günde köprü altında çalarken görmüştü. İnsanlara mesafeli bu köpek, müziğin ritminde huzur bulmuş, o günden sonra Cem’in peşinden ayrılmamıştı.
Bir gün, öğleden sonra, Cem Ayrılık ezgisini çalıyordu. İnsanlar geçip gidiyor, kimi başını çeviriyor, kimi bir an durup dinliyordu. O sırada, elinde bir paket taşıyan genç bir kadın durdu. Yağmurdan kaçarken duyduğu bu ezgi, onu olduğu yere mıhladı.
Uzun uzun dinledi. Sonra yavaşça yaklaştı, Süs’ün başını okşadı. “Bu şarkı…” dedi fısıldayarak. “Annem hep çalardı. O da kemancıydı.”
Cem başını kaldırdı, hafifçe gülümsedi. Kadın devam etti: “Biliyor musunuz, onu kaybettim. Ama şimdi… sanki burada, bu sokakta yeniden duydum.”
Ertesi gün kadın tekrar geldi. Bu kez elinde siyah bir keman kutusu vardı. Sessizce Cem’in önüne koydu, açtı.
İçinde, telleri yıllar sonra melodilere kavuşmayı bekleyen parlak bir keman duruyordu.
“Bu annemin kemanı,” dedi. “Artık bir yerde bekleyeceğine, birinin elinde yeniden konuşsun istiyorum. Sizde eminim doğru melodileri bulur.”
Cem önce tereddüt etti. Ama kadın kararlıydı. Sonunda kemanı aldı, tellerin üzerine parmaklarını koydu. İlk notalar, paslı kemandan değil, yeni bir dosttan dökülür gibi yumuşaktı. Süs, başını yana eğip dikkatle dinledi.
O günden sonra kadın, neredeyse her gün geldi. Yağmurda onlara sıcak çay getirdi, soğukta eski bir battaniye bıraktı. Bazen konuşmadan oturdu, bazen Cem’le eski parçaları hatırlamaya çalıştı. Şehrin karmaşasında, üç kişilik küçük bir dünya kurdular: Bir kemancı, bir köpek ve kalbinde eski melodilerin izini taşıyan bir kadın.
Aylar sonra, insanlar o köşeyi tanır oldu. “Orada hep aynı adam, yanında bir köpek ve onları izleyen bir kadın var” derlerdi. Kimse onların hikâyesini tam bilmezdi, ama herkes durup biraz dinlerdi.
Ve her defasında Cem, yeni kemanından dökülen notaları Süs’e ve o kadına bakarak bitirirdi. Çünkü artık biliyordu: En güzel konser, alkış sesleriyle değil, yanındaki dostların sessiz gülümsemesiyle biterdi.
Webmaster Atilla'dan Son Sözler
Herkes hayallerine ulaşamaz; ama kalbindekilerle yetinmeyi ve mutlu olmayı bilen, yine de en güzel hayat şarkısını çalar.