Bir Kaban, Üç Kuşak, Bir Ruh
1900'lü yıllarda, Karadeniz Ereğli’nin taş sokaklarından birinde, usta bir mahalle terzisine diktirildi o kaban.
Kalın yününden iliklerine kadar her noktası elde işlendi. Soğuk kışlara karşı değil sadece, hayata karşı dikildi adeta. Şimdi üçüncü kuşakta, hâlâ giyiliyor.
Önce dedesi giydi. Sabah ezanında kalkıp işe giderken. Sonra babası, ilk asker uğurlamasında sırtına geçirdi.
Şimdi ise kendisi giyiyor; Ereğli’nin rüzgârında yürürken kaban dalgalanıyor ama dimdik duruyor, tıpkı onun gibi.
Her giyen, içine sadece sıcaklık değil, 1900’ların kokusunu da çekiyor. O dönemin sabrını, emeğini, terzinin nefesini… Kumaşı soluyor gibi.
Düğmesini iliklerken sadece kabanı değil, geçmişi kapatıyor üstüne. Ruhuna oturuyor, tenine değil.
Bu kaban hiçbir zaman bir sandıkta beklemedi. Her kuşakta yeniden can buldu. Çünkü bazı kumaşlar eskimez. Onlar sadece zamanla dost olur.
Günümüzde hazır giyim birkaç sezonda dağılırken, o terzi; ipliğini seçerkenki sabrıyla, kumaşı işlerkenki saygısıyla bir ömür değil, nesiller boyu sürecek bir emanet dikmişti.